Yanlış Sorular Soruyor Olabilir misiniz?

“En ciddi hatalar yanlış cevaplardan doğmaz. Gerçekten tehlikeli olan şey yanlış soruların sorulmasıdır.”

Peter Drucker

Etkin soru sorma diğer insanlardan net ricalarda bulunabilmek için temel bir beceridir.

Hayatımızda bir problem ile karşılaştığımızda, yaşadığımız sıkıntılı durumlarda veya bir karar vermek durumunda kaldığımızda, aklımıza gelen ilk çözüm en doğru çözüm olmayabilir. Böyle durumlarda bakış açımızı değiştirmenin yolu da kendimize doğru soruları sorabilmektir.

Eşim ve oğlum arasında olan doğal ve ufak tartışmalar bazen beni çok öfkelendiriyordu. O ana kadar sorduğum sorular hep bu tartışmanın nedenleri ile ilgili idi. Soruyu şu şekilde değiştirmem kendim ve çocukluğum ile ilgili bir çok şeyi keşfetmeme ve daha sakin kalabilmeme (yine de her durumda değil) fırsat verdi.

“Bu olaydan ben niçin bu kadar etkileniyorum?”

Aslında olgular değişmediği halde soruyu değiştirmek aynı olgulara farklı bir bakış açısı ile bakmamı sağlamıştı.

Bir problemem ile karşılaştığımızda çözümü hep kendi dışımızdaki faktörlerde aramaya eğilimli oluyoruz. Okuduğum bir bilimsel araştırma aslında bunun insanın doğasından kaynakladığını gösteriyor. İnsanlar başlarına gelen iyi şeyleri kendi üzerlerine almaya, kötü şeyleri ise şansa bağlamaya daha fazla eğilim gösteriyorlar. Bu inanış bazen gerçeklerden kaçmak için kullandığımız bir uyuşturucuya dönüşür: Yadsıma Mekanizması.

Burada söylemek istediğim şey kendimizi suçlamak ve yargılamak asla değil. Tam tersine en önemli ihtiyaçlarımızdan birisinin kendimize şefkat göstermek olduğunu düşünüyorum. Ancak bu bizim sorumluluktan kaçmamızı ve gerçekleri göz ardı etmemizi gerektirmiyor. Eğer sorduğumuz soruları değiştirebilirsek kendi etki alanımızda olan gerçek problemlere daha fazla odaklanabiliriz.

Bunu yapmadığımız zaman ne oluyor biliyor musunuz? Sürekli birilerinden, bir şeylerden şikayet eden ancak bütün bunları düzeltebilmek için en ufak bir adım atmayan insanlar haline dönüşebiliyoruz. Çünkü sürekli şikayet etmek insanın harekete geçme enerjisini alıp bitiren bir şeydir. Üstelik sadece kendi enerjisini değil çevrenin enerjisini de tüketir.

Peter Drucker, “İletişimdeki en önemli şey, söylenmeyenleri duymaktır.”

ALGI VE SORU SORU SORMANIN İLİŞKİSİ

Peter Drucker’ın “Adventures of a Bystander” isimli kitabında anlattığı gerçek bir hikaye vardır. General Motor’un 1920-50 yıllarında tepe yöneticiliğini yapmış olan Alfred D. Sloan, şirket içerisinde herkesten farklı düşünüp, doğru soruları sorması ve diğer yöneticilerin algısını değiştirebilmesi ile bilinirdi.

İnsanların pozisyonları ile ilgili verilen kararlar genelde GM yönetim kurulu toplantısında ateşli tartışmalara neden olurdu. Kurul şirketin operasyon bölümünün başkanlığına getirilmesi düşünülen bir adayı tartışıyordu. Bay Smith’in bu göreve getirilmesi konusunda herkes hemfikir idi. Bu adayın geçmiş krizleri ne kadar başarılı yönettiği, problemleri ne kadar etkin çözebildiği konuşuldu. Sloan konuşulanları sessizce dinledikten sonra “Bay Smith’in yaptıkları çok etkileyici ancak bana ustalıkla aşmayı başardığı bütün bu krizleri nasıl yarattığını da anlatabilir misiniz?” dedi. Bu sorudan sonra Smith ile ilgili algı tamamıyla değişmişti.

Yönetim kurulu Bay Smith’in ardı ardına yaşanan problemleri başarılı bir şekilde çözmesi nedeni ile onun problem çözme becerisi üzerine odaklanmıştı. Ancak Sloan asıl olanın problemleri çözmekten çok, oluşmadan engellenmesi gerektiği gerçeğinden yola çıkarak bir soru sormuş, yönetim kurulu üyelerinin bakış açısını değiştirmişti.

“Algı değiştiğinde gerçekler değişmez sadece o gerçeklerin anlamı değişir.”

Drucker

Algılar tecrübe, eğitim ve bilgi ile oluşur. Sloan diğerleri ile aynı gerçekleri gördüğü halde sorduğu farklı bir soru, o gerçekliğe farklı bir anlam yüklemiştir.

Peki Drucker neden en tehlikeli olanın yanlış cevaplar değil yanlış sorular olduğunu söylüyor. Çünkü doğru bir soruya yanlış cevap vermişseniz aldığınız sonuçları değerlendirerek yanlıştan dönme şansınız vardır. Tabi ki bu da ancak yanlışlarınızdan ders alabilen bir insansanız geçerlidir. Ancak yanlış soruya doğru cevaplar verdiğinizde bunu anlamak diğerine göre çok daha zor ve maliyetlidir. Katlandığımız maliyet sadece finansal değil ilişkilerimizin de bozulması olabilir.

İşte bütün bu nedenler ile biz gerçek problemler ile değil o problemlerin semptomları ile uğraşıp dururuz. Bu aynen ateşimizin yükselmesine benzer. Ateş düşürücü problemi çözmediği gibi gerçek problemi görmemize de engel olur. Üstelik bir süre sonra da bağımlılık haline gelir ve başka problemler yaratmaya başlar.

Kaynak: Kişisel Verimlilik

Başarı Dedikleri

Başarı idealize edilmiş bir kavram olarak hayatın her alanında karşımıza çıkıyor. İnsanlar büyük çoğunlukla kendilerini başarılı hissedecekleri özel bir formülün peşinde. Bu yazıda başarı kavramı alışılmış “kestirme yol” önerilerinin dışında bir yaklaşımla ele alınmıştır.

Acar Baltaş

Başarının sihirli bir formülü yoktur. Ayrıca başarıdan ne anlaşıldığı konusunda tanım yaparak başlamak da doğru olur. Başarının çeşitli ölçüleri olabilir. Hayatta başladığı noktaya, meslektaşları arasında daha önde olmaya, hedeflediği noktaya ulaşmaya göre başarı tanımları yapılabilir. Toplumda yaygın olan başarı ölçüsü para ve itibar sahibi olmaktır. Ben bu yazıda başarıyı daha geniş bir çerçeve içinde ele alacağım.

Üç veya beş adımda başarı vaat eden çok sayıda sözde uzman vardır. Büyük çoğunlukla okuyucu ve dinleyici de söylenen ve yazılanların doğru olmadığını bilir ancak bunlara inanmak iyi gelir. Çünkü insanlar canlarını sıkan doğruları dinlemek yerine hoşlarına giden yalanlara inanmayı tercih eder.

“Alışkanlıklar ince ipliklerle dokunmuş halatlardır.”

Başarıya giden yolun taşları hayatın erken yıllarında kazanılan alışkanlıklarla döşenir. Alışkanlıklar ince ipliklerle dokunmuş halatlardır. Bu nedenle erken yaşta kazanılan alışkanlıklar kişiye yaşam boyu eşlik eder. Olumlu alışkanlıklar onu başarıya götürür, olumsuz olanlar fark etmese de insana ayak bağı olur.

Kişinin verimliliğini engelleyen alışkanlıklardan kurtulmak için atılacak ilk adım “yapılacak işler” listesi yapmanın tam tersini yapmaktır. Bunun adına “yapmaktan vazgeçilecekler” listesi denilebilir. Böylece öğrenci zaman kaybına neden olan ve onun hayatına bir katkısı olmayacak eylemler için bir kontrol mekanizması oluşturur.

Disiplin

Başarı her gün düzenli olarak yapılan küçük şeylere özen göstermekten geçer. Sabah kalkan çocuğun güne yatağını toplayarak başlaması, kendi kendine giyinmesi, kahvaltısını yardım almadan kendisinin yapması, gün içinde ailesine ev işlerinde yardım etmesi, kendi yapabileceği hiçbir şeyi büyüklerinden istememesi, ilerde çalıştığı her işte sorumluluğunu yerine getirmesi konusunda temel oluşturur. Bunun adı disiplindir. Türk toplumunun özelliklerinden biri disiplini dayatma, zorlama, baskı olarak algılamasıdır. Oysa disiplin tutarlıktır. Hedeflerde, ilkelerde ve davranışlarda tutarlılık. Güne bu tür ritüellerle başlamak disiplin konusunda atılacak çok önemli bir adımdır.

Başarı yolunun taşlarını döşeyen yolculuk sorumluluk almak, konfor alanının dışına çıkmak, başarısız olmayı göze almak, başarısızlığı bir öğrenme ve gelişme fırsatı olarak görmekle devam eder. Çünkü unutmamak gerekir ki, başarı gurur verir ancak başarısızlık geliştirir.

Başarı yolculuğunun bence en önemli kilometre taşı, güne program yaparak başlamaktır. Bu da bir disiplindir. Daha iyisi bu programı bir gün önce yapma alışkanlığını kazanmaktır. Çünkü böylece yatma saati de belirlenmiş olur ve ertesi güne dinlenmiş ve zinde başlamak mümkün olur. Program yapmak ve bunu uygulamak, zamanı ve hayatı kontrol duygusu verir. Bu alışkanlık kişiyi dürtülerini kontrol etmek, içinden gelen ve aklına eseni yapmaktan ala koyar. Programda yazılanların üzerini çizmek başarı duygusu yaşatır ve bir sonraki adım için motive eder. Gerçekçi bir programda eğlenmeye, dinlenmeye ve kişinin hoşuna gidecek etkinliklere de zaman ayırmak gerekir. Ayrıca öngörülemeyecek sarkmaları hesaba katmak, başarısızlık duygusu yaşayarak programdan kopmamak için yararlıdır.

Hayat başarısı konusunda fark yaratan bir özelliğin de nezaket ve kibarlık olduğunu düşünüyorum. Hayatta en önemli bilgiler anaokulunda öğretilir ancak bunların kalıcı olması aile içinde pekiştirilmesiyle mümkün olur. Bir şey istediği zaman “lütfen”, bir şey verildiği zaman “teşekkür ederim”, birisini üzdüğü veya incittiği zaman “özür dilerim” demeyi küçük yaşta öğrenenler her girdikleri yerde fark edilir ve saygı görür. Çünkü nezaket ve kibarlık sadece başkalarını rahatsız etmemek değil, başkalarının rahatsızlığından da rahatsızlık duymaktır.

Sonuç

Görüldüğü gibi eğitimde ve hayatta başarıya giden yolda en önemli adım her gün yaptığımız sıradan ve önemsiz gibi gözüken gündelik işleri baştan savma değil, yürekten yapmakla ve “seçilmiş tepkiler” vererek atılır. Böylece kazanılan alışkanlıklar sadece arzulanan bir diplomaya değil, iş hayatında başarıya, eş olarak sağlıklı aile ilişkileri yürütmeye ve çocuklarına örnek olacak bir anne baba olmaya giden yolun taşlarını döşer.

Kaynak: Acar Baltaş

Jack Ma: Büyük Düşünmek Teknik Bilgiden Daha Önemlidir

Dünyanın en büyük e-ticaret şirketlerinden birini kurmak, uzmanlık veya teknik bilgi, dahiyane düzeyde matematik, hatta bir iş planı gerektirmez. Öyleyse ne gerekiyor? İşte Çin’in en zengin adamı ve yaklaşık 35 milyar dolarlık varlıkla dünyanın en zengin insanlarından biri olan Jack Ma’nın hikayesi.

Jack Ma, “Çin’de bir numara olmak istemiyoruz, dünyada bir numara olmak istiyoruz !”

1995’te bir arkadaşının ona interneti ilk kez gösterdiği Seattle gezisi, geleceğini şekillendirmede belirleyici olduğunu kanıtladı. Hemen aşık oldu ve internetin gelecek yıllarda oynayacağı rolü sezgisel olarak kabul etti. Aynı yıl, varlığını sürdürmek için mücadele eden China Yellow Pages adlı bir şirket kurdu. Parasının neredeyse tamamını şirketi tescil ettirmek için harcamıştı ve başka hiçbir şey için çok az şey kalmıştı. Şirketin ofisi, bir iş istasyonu ve ortasında çok eski bir PC olan tek bir odadan oluşuyordu.

En büyük sorun, o sırada memleketi Hangzhou’da internete erişimin mümkün olmamasıydı. Bu tür koşullar göz önüne alındığında, herhangi bir girişimci bu gibi durumlarda bir internet şirketi kurma fikrinden vazgeçerdi. Ama Jack Ma farklıydı. Bütün arkadaşlarına internetin inanılmaz potansiyellerinden bahsetti ve kendisine web siteleri tasarlamaları için ikna etti. Arkadaşlarını kendisine şirketleri hakkında web sitelerinin görüntülerini göndermelerini istedi. Seattle’daki arkadaşları, üzerinde çalıştıkları web sitelerinin ekran görüntülerini aldı ve onları Çin’e geri yolladı. Kendi memleketinde oldukça değerli olan 20.000 renminbi (yaklaşık 2.400 $) meblağı harcamaya istekli şirketler bulmayı başarmış olması, muazzam ikna gücünün kanıtıdır. Jack Ma o günleri şöyle hatırlıyor: “Üç yıl boyunca dolandırıcı gibi davrandılar”.

Sonraki birkaç yıl içinde, Ma iş modelini tekrar tekrar değiştirdi – deneysellikle azmi birleştirdi. 1999 yılında, bir işletmeler arası, e-ticaret platformu olarak Alibaba Group’u kurdu. İlk başta işler hiç de kolay değildi. Jack Ma: “İlk hafta yedi çalışanımız vardı. Biz kendimiz alıp satarız diye düşündük. İkinci hafta birileri web sitemizde satış yapmaya başladı. Sattıkları her şeyi aldık. İnsanlara sistemin işe yaradığını göstermek için ilk iki hafta boyunca kullanmadan satın aldığımız şeylerle dolu iki odamız vardı. “

Başından beri büyük düşündü ve kendine çok iddialı hedefler koydu. Şirketini kurduktan kısa bir süre sonra bir gazeteciye şunları söyledi: “Çin’de bir numara olmak istemiyoruz. Dünyada bir numara olmak istiyoruz. ” Gelecekteki başarısına o kadar ikna olmuştu ki, Şubat 1999’da mütevazı dairesinde şirketin daha sonraki tarihinin anını belgelemek için bir toplantı bile yaptı. Küçük toplantı sırasında şu soruyu sordu: “Önümüzdeki beş veya on yıl içinde Alibaba ne olacak?” Kendi sorusunu yanıtlayarak, “rakiplerimiz Çin’de değil, Silikon Vadisi’nde … Alibaba’yı uluslararası bir web sitesi olarak konumlandırmalıyız” dedi.

Ma, Silikon Vadisi’ndeki Palo Alto’da faaliyet gösteren risk sermayedarlarından para toplamaya çalıştı. Tanıştığı yatırımcılar kendisinden tam anlamıyla geliştirilmiş bir iş planı sunmasını bekliyorlardı. Ancak Jack Ma’nın bir iş planı yoktu, tıpkı Google, Bloomberg ve diğer pek çok başarılı şirketin kurucusu gibi. 

Sloganı şuydu: “Planlarsan kaybedersin. Plan yapmazsan kazanırsın.

Ne yazık ki yatırımcılar Ma’nın yaklaşımını anlamakta zorlandı. “Henüz net bir şekilde tanımlanmış bir iş modelimiz yok,” diye kabul etti. “Yahoo! bir arama motoru, Amazon bir kitapçı, eBay bir müzayede merkezi, Alibaba ise bir elektronik market. Yahoo! ve Amazon mükemmel modeller değil ve hâlâ en iyi olanı bulmaya çalışıyoruz. ” Karizması sayesinde Goldman Sachs’ın Çin’den sorumlu çalışanını, kendi şirketine 5 milyon dolar yatırım yapmaya ikna etmeyi başardı.

Sezgi Kitap Bilgisinden Daha Önemlidir

Jack Ma’nın örneği, girişimcilik sezgisinin ve her şeyden önce, yeni fikirlere açık olma ve her zaman bir iş modelini uyarlamaya hazır olma istekliliğinin, dünya çapında iş idaresi derslerinde öğretilen türden kitap bilgisinden çok daha önemli olduğunu göstermektedir. Bir konferansta Ma şunları söyledi: “MBA okumak gerekli değil. Çoğu MBA mezunu işe yaramıyor … Çünkü okullar bilgiyi öğretirken, iş kurmak bilgelik gerektirir. Bilgelik deneyimle kazanılır. Bilgi, sıkı çalışmayla elde edilebilir.”

Jack Ma’nın söylediği, girişimci araştırmayla doğrulanmaktadır: Girişimcilik başarısı, açık, akademik öğrenmenin ve kitap bilgisinin sonucu değildir – kendini sezgi ve içgüdüsel olarak gösteren örtük öğrenme süreçlerinin ürünüdür. Ancak, bu mantıksız veya mistik bir şey değildir; bu birikmiş deneyimdir ve bu da sebat ve deneme istekliliğinin bir kombinasyonunun sonucudur.

Jack Ma her zaman yeni fikirlere açıktı. 2004 yılında, “İlk günden itibaren, tüm girişimciler günlerinin ‘başarı’ ile tanımlanmaktan ziyade zorluk ve başarısızlıkla başa çıkmakla ilgili olduğunu bilirler.

“Teknolojide İyi Değilim”

Ma, bir internet girişimcisi olarak istisnai bir başarı elde etmek için çabaladığından teknolojik bilgi bile gerekli değildi: “Teknolojide iyi değilim,” diye ilan etti 2014 yılında. “Lise öğretmeni olmak için eğitildim. Bu komik bir şey. Çin’deki, belki dünyadaki en büyük e-ticaret şirketlerinden birini yönetiyorum, ancak bilgisayarlar hakkında hiçbir şey bilmiyorum. Bilgisayarlar hakkında tek bildiğim, nasıl e-posta gönderip alacağım ve göz atma. “

Girişimine önce web sitesi tasarımcısı olarak başlayan ve ardından işletmeler arası e-ticarete giren Jack Ma, işini yeni yönlerde geliştirmeye devam etti. 2003 yılında, Çin’in en büyük işletmelerden tüketiciye alışveriş sitesi olan Taobao’yu kurdu. Taobao için planlarını açıkladığında hem şirketi içinde hem de yatırımcılar arasında şüpheyle karşılandı. Çünkü Alibaba’nın işletmeler arası operasyonları henüz kâr sağlamıyordu. Ayrıca o dönemde risk sermayesi şirketlerinden yeni fonlar elde etmenin giderek zorlaştığı görülüyordu. Şirket, işletmeler arası savaşı kazanmadan önce gerçekten yeni bir cephe açmalı mıydı? Konuştuğu insanların çoğu temkinliydi. Ama Jack Ma haklıydı. 2007’de, Ma’nın şirketinden çok daha büyük mali güce sahip olan en sert rakibi eBay’i bile yenmeyi başardı. eBay, Taobao kullanan çok sayıda küçük perakendecinin başta  alışkanlıkları olmak üzere Çin pazarını asla anlayamadığı için Çin’deki işini sonlandırmak zorunda kaldı. 2004 yılında Ma, dünyanın en büyük internet ödeme hizmeti olan Alipay’i kurdu.

Jack Ma her zaman yeni fikirlere açıktı. 2004 yılında, “İlk günden itibaren, tüm girişimciler işlerinin ‘başarı’ ile tanımlanmaktan ziyade zorluk ve başarısızlıkla başa çıkmakla ilgili olduğunu bilirler. En zor zamanım henüz gelmedi, ama kesinlikle gelecek. Neredeyse on yıllık bir girişimcilik deneyimi bana bu zor zamanlardan kaçınılamayacağını söylüyor, girişimci başarısızlıkla yüzleşmeli ve asla pes etmemeli.”

Kaynak: European Business Review

Belirsizlikte nasıl başarılı olunur? / 1. Bölüm

Zor bir ortamda, liderlerin savunmacı bir duruş benimseme dürtüsüne direnmesi gerekir. Bunun yerine organizasyonlarını başarı için konumlandıracak eylemlerde bulunmaları gerekir.

Belirsizlik hava durumu gibidir. Her zaman oradadır, atmosferin bir parçasıdır ve bireylerin ve kuruluşların çok az kontrol sahibi olduğu bir durumdur. Havanın şiddeti gibi belirsizliğin şiddeti de artabilir ve düşebilir. Şu anda, dünya çapında CEO’lar bir dizi ciddi belirsizlik uyarısı altında faaliyet gösteriyor.

Şirketlerin faaliyet gösterdiği jeopolitik bağlamı çevreleyen büyük bir belirsizlik var: Brexit’in devam eden efsanesi; ABD ile Çin arasındaki ticari gerilimler; Orta Doğu ve Doğu Avrupa’da gerilimler; ve Şili, Lübnan ve İran’da statükoya karşı geniş çaplı gösteriler. Yapısal belirsizlik var – yani teknolojik değişimin, işin hızla değişen doğasının, iklim değişikliğinin ve tüketici ihtiyaç ve zevklerindeki tektonik değişimlerin getirdiği birçok iş modelinin bozulması. Örneğin, otomobil şirketlerinin operasyonlarını ve tedarik zincirlerini elektrikli aktarma organlarına daha çok, içten yanmalı motora daha az odaklanmak için nasıl yeniden yapılandırmaya başladığını düşünün. Her yerde mevcut olan bir başka faktör olan düzenleme belirsizliği de yüksek seviyededir, çünkü işletmeler, tarifeler gibi değişen düzenleme kalıplarıyla boğuşmaktadır.

Mevcut küresel genişlemede 10 yıldan fazla bir süredir, büyümenin kendisiyle ilgili yaygın endişeler var. Çok az insan, Brexit’te belirleyici bir hareketin veya Çin ile ABD’nin birbirlerine uyguladığı bazı gümrük vergilerinin yürürlükten kaldırılmasının sorunsuz bir seyir sağlayacağı yanılsaması altında.

Liderler – insan olarak – belirsizlikle başa çıkmakta güçlük çekecek şekilde bağlanır. Bu farklı belirsizlik kaynakları aynı anda ortaya çıktığında, birbirini daha da kötüleştirdiğinde, genel duygusal belirsizlik seviyesi yükselir. İnsanlar, son deneyimleri ile sonsuz bir şekilde geleceği doğru tahmin etme eğilimindedir. Beklenen büyümenin gerçekleşip gerçekleşmeyeceği belirsiz hale geldiğinde, insanlar kolayca sarsılabilir. Görünümü karıştıran bilgiler aldıklarında, her zaman yapıcı olmayan tahmin edilebilir şekillerde tepki verme eğilimindedirler. 

Ekonomist Herbert Simon, liderlerin rasyonel karar vericiler olduğu şeklindeki geleneksel bilgeliğe karşı çıkarak “sınırlı rasyonalite” dediği şey üzerine yaptığı çalışmalardan dolayı Nobel Ödülü’nü kazandı. Bunun yerine, karar vermek için sezgisel (bazı şeyleri basitleştiren temel kurallar) adı verilen yargı kısa yollarını kullandıklarını savundu.

Belirsizliğin arttığı dönemlerde ortaya çıkan buluşsal yöntemleri düşünün. Liderler refleks olarak yatırımı azaltır, işe alımları dondurur, pazarlamayı ve marka yatırımlarını azaltır, yeni pazarlara girmekten kaçınır ve bazen karar vermeyi tamamen bırakır. Bu tür savunma hareketleri tamamen anlaşılabilir. Ve önceki belirsizlik dönemlerinde, hayatta kalmak için gerekli olmuş olabilirler. Ancak kısa vadede ve hatta uzun vadede ters etki yapabilirler. 

Döngüsel bir şekilde hareket etmek – işler zaten yavaşlarken dizginleri çekmek – durumu daha da kötüleştiriyor (John Maynard Keynes’in tasarruf paradoksu gibi) hane halkları ve şirketler durgunluk sırasında veya sonrasında harcamaları kestiklerinde, talebi azaltır ve herkesi daha yoksullaştırır). Daha da kötüsü, işlerin iyileşmeye başladığı döngünün bir sonraki aşamasından faydalanmak için şirketleri kötü bir konumda bırakır.

Liderler belirsizlik karşısında nasıl idare etmelidir? İyi haber şu ki, teori ve pratikten, uyum sağlamak için doğru yaklaşımı ve zihniyeti biliyoruz. Zorlu rüzgarlar, değişen gelgitler ve değişken hava sistemlerinde seyreden denizciler, gemilerini güvenli ve amaçlı bir şekilde yelken açabilmeleri için hazırlar ve şirketler de aynısını yapabilir. Liderler, sadece içgüdüsel olarak tepki vermek ve araçları tarafından algılanan bilgi yoğunluğuna yanıt vermek yerine, rotalarını değiştirmek ve yeni bir yol belirlemek için hızlı ve proaktif bir şekilde hareket edebilir ve piyasadaki dislokasyonlardan faydalanabilirler.

Belirsizlikte başarılı olmak için gerekli olan birbirine bağlı ve karşılıklı olarak pekiştirici nitelikler açıktır. Konu ister strateji ister işgücü, operasyonlar veya anlaşmalar, vergi ve düzenleme veya finans olsun, aynı mesaj geçerlidir. 

Kuruluşların eyleme yönelik bir önyargısı olmalıdır. 

Temel olarak, şirketler maliyetleri öncelikler ve stratejilerle uyumlu hale getirerek, farklılaştırılmış yeteneklere yatırım yaparak ve yürütmek için geleneksel ve dijital kaldıraçları kullanarak Büyümeye Uygun * olmaya çalışmalıdır. 

Tek bir sabit yol üzerinde yer almaktansa, sürekli olarak senaryo planlaması, mevcut durum ve başarı olasılıkları hakkında daha geniş bir bakış açısı sunan bir dizi seçeneği oluşturup değerlendirmelidirler. Çevik olmak için kapasite oluşturmaları gerekir- değişen koşulları karşılamak için odak, öncelik ve kaynakları değiştirmelerini sağlayan denge ve kabiliyete sahip olmak. Ve daha dirençli hale gelmek için evrimleşmeleri gerekir – güçlü dış güçlere dayanabilir, aksaklıklardan hızla kurtulabilir ve yeni fırsatlardan yararlanabilecek bir konumda kalabilirler (bkz. “Çeviklik ve direnç oluşturma”).

Dinamik strateji

Her şey strateji oluşturmaya yeni bir yolla geçmekle başlar. Strateji tarihsel olarak doğrusal bir girişim olmuştur: bir gelecek vizyonu, oyun oynama yolu ve farklılaştırma yetenekleri tanımlayın ve ardından yatırımları arkasına koyun. Ancak ortam çok belirsiz olduğunda, ileriye dönük yolda netlik sağlamak zordur. 

Belirsizliğin ortasında yönetmenin en büyük zorluğu, potansiyel sonuçların tipik olarak beklenenden çok daha fazla olması yani ekonominin durumu, rakiplerin ve tüketicilerin davranışları açısından çeşitlilik göstermesidir. Bu, liderlerin izleyecekleri girişimler konusunda olduğu kadar ne yapmayacakları konusunda da net olmaları gerektiği anlamına gelir. Meslektaşlarımız Sundar Subramanian ve Anand Rao’nun yazdığı gibi değişime karşı daha dirençli olmak için stratejik karar verme daha dinamik ve olasılıklı olmalıdır. 

Stratejiyi tanımlamak, ardından iç ve dış değişikliklere uyum sağlamak için test etmek ve ince ayar yapmak, rekabet avantajı oluşturmak için kritiktir.

Teknoloji ve veri, çevik, dayanıklı ve dinamik bir strateji oluşturmada çok önemli bir rol oynar. Büyük veri ve makine öğrenimi, ekonomik, kurumsal ve insan davranışını modellemek için daha fazla yetenek sağlar. Bir dizi makul gelecek tanımlamak ve işletim ortamının dijital bir ikizini oluşturmak, farklı belirsizlik itici güçlerinin birbirleriyle nasıl etkileşime girdiğine dair bir resim oluşturabilir. Takımlar bu nedenle çok çeşitli senaryoları değerlendirebilir – sadece ekonomi yüzde 2 veya yüzde 3 büyürse ne olacağını değil, aynı zamanda bir ülkedeki bir pazar çökerken başka bir patlama olursa veya önde gelen bir rakip yeni ürünleri piyasaya sürerse ne olur? Örneğin daha düşük bir fiyat noktası oluşması durumunda nasıl bir strateji izlenecek?

Gerçek dünyada seçilen hareketleri test etmek için pilot seçenekleri uyguladıktan ve farklılaşmayı sağlayan güçlendirici faktörleri ve dinamikleri belirledikten sonra, şirketler çabalarını büyümelerini veya rekabet avantajını pekiştirmelerini sağlayan yetenekleri geliştirmeye ve ölçeklendirmeye odaklayabilirler. Sürekli izleme performansı, gerçek zamanlı geri bildirim sağlar. Ortam değiştikçe  artan belirsizlik zamanlarında olduğu gibi pazarı algılama ve test etme süreci yeniden başlar. Böyle bir yolun izlenmesi çok daha büyük bir isteğe bağlılık duygusu yaratır ve farklı beklenmedik durumlar altında izlenmeye değer yetenekler ve yatırım kümelerini belirler. Bir şirketin farklı koşullar altında nasıl başarılı olabileceğine dair birden fazla senaryo yürütmek, güveni artırır.

Kaynak: Strategy+Business

Değerler Üzerinde Çatışma

22 Şubat 2021

İnsanlar arasında, organizasyonlarda ve toplumda yaşanan çatışmalar, genellikle bilgi, amaç, yöntem ve değerlerle ilgili farklılıklardan kaynaklanır. Bunlardan ilk üçüyle ilgili sorunların veya anlaşmazlıkların giderilmesi göreceli olarak kolaydır. Tarafların iletişime açık olması durumunda; etkili dinleme, soru sorma, empati kurma, ikna etme gibi iletişim becerileriyle bu tür çatışmaların çözülmesi olasılığı yüksektir.

Ancak değerler üzerindeki çatışmalar, genellikle nedenleri çok değişken olan, tahmin edilmesi ve çözülmesi ciddi çaba gerektiren zor durumlardır. Bu çatışmalar, neyin doğru ve neyin yanlış olduğu konusundaki temel inançlar ve varsayımlar üzerinde anlaşmaya varılamamasından kaynaklanır. Duyguların kontrolden çıktığı kavgalar, işi bırakmalar, boşanmalar ve savaşlar çoğu kez değerler üzerine çatışmaların etkili yönetilememesinin sonucudur.

Değerlere dayalı çatışma durumuyla baş etmenin en temel stratejisi, olabildiği ölçüde onun ortaya çıkmasını önlemektir. Birlikte yaşayan veya çalışan insanlar eğer farklı inanç ve değerler sistemlerine sahiplerse bunları karşı karşıya getirmemek için özen göstermelidirler. Çatışma kaçınılmaz olursa izlenebilecek en iyi taktik ise konuyu kişiselleştirmeden olabildiğince nesnel hale getirmektir. Bu durumda, çatışmaya konu olan değerleri tartışmak yerine değerlerden kaynaklanan davranış farklarını ve bunların olası sonuçlarını konuşmak ve bununla baş etmeye çalışmak gerekir.

Her insan, kim olduğunu tanımlamaya yardımcı olan bazı temel değerlere sahiptir. Kişisel değerler insandan insana değişir. Çatışmalar, tarafların kendi inanç ve değerlerine sahip çıkmasından, önem vermesinden ve diğer değer sistemlerine itibar etmemesinden kaynaklanır. Bu, bir kimsenin doğru ya da yanlış olduğu anlamına gelmez, yalnızca farklı olduğu anlamına gelir. Farklı kişisel değerlere sahip olmanın bir sakıncası yoktur. Değerler genellikle çok küçük yaşlardan başlayarak ailenin, yakın çevrenin, içinde bulunulan toplumun, coğrafyanın, eğitimin ve yaşanan deneyimlerin etkisiyle biçimlenir. Bir kişinin değer yargılarını ve temel varsayımlarını değiştirmek çok zordur. İnsanlar, ancak çok önemli duygusal olaylar yaşadıklarında değer yargılarını gözden geçirebilirler.

Değerler üzerinde çatışmalar sonunun nereye varacağı kestirilemeyecek şekilde çok sert ve kırıcı olabilir. Değerler üzerine çatışma yaşandığında bu değerlerin taraflar için ne düzeyde önem taşıdığını anlamak gerekir. Ayrıca, bir anlaşmaya varabilmek için en azından bazı değerlerin ortak olması gerekir. Ortak olan değerleri çıkış noktası olarak alıp bir görüşme süreci başlatan taraflar, değerler üzerindeki farklılıkları anlayışla kabullenebiliyorlarsa çatışma çözülmüş olacaktır.

Taraflar, anlaşamadıkları konuları bir sorun kaynağı olarak görmeyi bırakıp yaşamın bir gerçeği olarak kabul etmeyi öğrenmelidirler. Böylece, birlikte yaşayarak veya çalışarak ortak amaçlarını gerçekleştirme olanağını bulacaklardır. Taraflar bazı değerlerde ortak bir noktada buluşup anlaştıktan sonra eğer taraflardan biri, bu değerlere aykırı davranışlar gösteriyorsa, bu davranışın tanımlanması ve üzerine gidilmesi gerekir. İnsanlar ortak değerleri konusunda aynı anlayışa sahip olup olmadıklarını da belirli aralıklarla kontrol etmelidirler.

Kaynak: İsmet Barutcugil

Öz Disiplinli İnsanların Yapmadığı Dört Davranış

15 Şubat 2021

Kendini disipline eden insanlara haklı olarak hayranlık duyuyoruz. Çünkü hedefleriniz ne olursa olsun – Olimpiyatları yapmaktan veya bir iş kurmaktan bir roman yazmaya ya da yeni bir diyete bağlı kalmaya kadar – öz disiplin genellikle anahtar bir bileşendir.

Yine de, öz disiplin yanlış anlaşılan bir kavramdır, çünkü esas olarak onu sabit bir kişilik özelliği olarak düşünürüz. Ama işte çoğu insanın anlamadığı şey:

Öz disiplin, genetikten çok alışkanlıklarla ilgilidir.

Bir psikolog olarak, hayatlarında daha disiplinli olmak için mücadele eden birçok insanla çalışıyorum. Ve fark ettiğim şey, bunun arzu ya da motivasyon eksikliğinden kaynaklanmadığıdır …

Daha disiplinli olmak için mücadele etmemizin sebebi ahlaki açıdan başarısız veya hatalı genler değildir – kötü alışkanlıkların disiplinli olma doğal yeteneğimize müdahale etmesidir.

Daha disiplinli bir insan olmak istiyorsanız, bu alışkanlıkları belirlemeyi ve ortadan kaldırmayı öğrenin. Öz disiplin çok geride kalmayacak.

1. İrade gücüne güvenmek

Çok fazla öz disiplini olan insanlar, iradenin son çare olduğunu anlar.

İrade gücünü arabanızdaki acil durum freni gibi düşünün – olması güzel, ancak arabanızı yavaşlatmanın birincil yolu olarak ona güvenirseniz ciddi bir sorunla karşılaşabilirsiniz.

İrade, zor şeyleri başarmak için asla birincil strateji olmamalıdır.

Öz disiplinli insanlar, zorlu hedeflere ve görevlere bağlı kalmak için çok daha etkili stratejiler olduğunu anlar. Örneğin, birçok yüksek disiplinli insanın yararlandığı bir “gizli silah” çevresel tasarımdır .

Temel fikir, kendinizi bir hedefe zorlamak yerine, ortamınızı hedefe uygun olacak şekilde tasarlamanın ve sizi oraya çekmenin daha iyi olmasıdır.

Örneğin:

Diyelim ki yaklaşan bir sınav için yoğun bir şekilde çalışmanız gerekiyor. Oturma odanızdaki büyük televizyondan, sizi bir bara gitmek, eşyalarınızı toparlamak, bir kütüphaneye gitmek, ayrılmak için rahatsız eden oda arkadaşına kadar, dikkatiniz dağıldığında, evde “odaklanmaya” çalışmak yerine, Telefonunuzu arabada unutun ve birkaç kişinin ziyaret ettiği binanın arka köşesini bulun.

Baştan çekmekten kaçınmak, onlara direnmeye çalışmaktan daha iyidir.

Öz disiplinli insanlar, diğer insanların düşündükleri kadar iradeye sahip olmadıklarını anlarlar. Ve iradenin bizi genellikle yüzüstü bırakan kırılgan bir şey olduğunu anlarlar. Sonuç olarak, buna güvenmezler ve odaklanma ve bağlılıklarını sürdürmenin diğer yolları konusunda yaratıcı olurlar.

Daha disiplinli olmak istiyorsanız, kendinize şu soruyu sorun:

Sıfır iradem olsaydı hedeflerime nasıl ulaşırdım?

2. Motivasyonu beklemek

Öz disiplinli insanlar motivasyonu fazladan bir kredi olarak görürler – ortaya çıktığında sahip olmak güzeldir, ancak asla beklenemez ya da güvenilmez.

Spor salonuna gitmek, bir test için çalışmak veya o arka bahçe projesi üzerinde çalışmak için ilham ve motive olmak harika. Hepimiz bu duyguyu seviyoruz çünkü zor şeyleri yapmayı nispeten kolaylaştırıyor.

Ama olay şu:

Zor şeyler yapmak için motivasyon dalgalanması hissetmek gerekli değildir.

İnsanlar “eğer hissetmiyorsam” gerçekten yapamayacağımı ya da denemeye bile değmeyeceğini düşünüyorlar. İlhamın vurmasını bekleyerek hayatlarımıza devam ederiz, ancak bu arada hayallerimiz, hedeflerimiz ve özlemlerimiz, hayatın önümüzden geçerken gittikçe hafızada kaybolur.

Öz disiplinli insanlar bu tuzağa düşmezler çünkü duygu ve eylem arasındaki ilişkinin gerçek doğasını anlarlar:

Eylem, hissetmenin eyleme götürdüğü sıklıkta hissetmeye götürür.

Başka bir deyişle, duygu ve eylem arasındaki ilişki iki yönlüdür: Elbette, iyi hissetmek zor şeyler yapmanıza yardımcı olur; ancak zor şeyler yapmak sizi iyi hissettirir – özellikle de sizi gelecekte zor şeyler yapmak için daha motive eder.

Öz disiplinli insanların bir eylem önyargısı vardır.

Sürekli olarak motive olmanın tek yolunun, başlangıçta çok küçük eylemler olsa bile, tutarlı bir şekilde harekete geçme alışkanlığı oluşturmak olduğunu anlarlar.

Doğru: Öz disiplinli insanlar geri kalanımızdan daha motive oluyor. Ama şans ya da iyi genler yüzünden değil. Sadece duyguları beklemek yerine nasıl hissettiklerine rağmen harekete geçerek kendi sabit motivasyon akışlarını nasıl yaratacaklarını anlarlar.

Motivasyon için beklemeyi bırakın ve kendinizinkini oluşturmayı öğrenin.

3. Duygularınıza güvenmek

Öz disiplinli insanlar, duygulara güvenilmeyeceğini bilirler.

Şimdi, bu duygularınızı dinlememeniz ve bunların farkında olmamanız gerektiği anlamına gelmez. Aslında, yüksek disiplinli insanlar genellikle ruh halleri ve duyguları ile çok temas halindedir. Ama onlar tarafından yönetilmiyorlar.

Öz disiplin, kendi duygularınıza karşı sağlıklı bir şüphecilik gerektirir.

Buradaki temel fikir, duygular genellikle önemli bilgileri iletirken, aynı zamanda bizi yanlış yola da götürebilir.

  • Dağlarda yürüyüş yaparken ani bir tıkırtı sesi duyduğunuz için endişeniz ortaya çıkıyor, bu muhtemelen iyi bir şey – beyninizin sizi bir çıngıraklı yılana basma olasılığına hızlı bir şekilde hazırlama yolu!
  • Öte yandan, patronunuzdan gelen kutunuzda sadece “konuşmamız gerekiyor” yazan bir e-posta göründüğünde, endişeniz size bir şeylerin ters gittiğini haykırıyor olabilir, ancak patronunuzun tam anlamıyla bir mesajın tam ortasında olması olasıdır. toplantı ve tam bir mesaj yazmak için zamanım olmadı.

İşte ona bakmanın başka bir yolu:

Duygular davranışsal sezgiseldir – zihninizin nasıl davranmanız gerektiğine dair tahminleri. Dikkat etmeye değer, ancak körü körüne takip edilmemelidir.

Duygularla ilişkiniz öz disiplini geliştirmek için önemlidir çünkü nasıl hissettiğiniz değerlerinizle genellikle çelişir :

  • Değeriniz sabah ilk iş olarak egzersiz yapmak olabilir, ancak duygularınız sizi 30 dakika daha uyumaya ikna etmeye çalışacaktır.
  • Değeriniz her öğünde tek bir porsiyona bağlı kalmak olabilir, ancak duygularınız sizi daha fazla kalori almaya ikna etmeye çalışacaktır.
  • Değeriniz patronunuzdan çok hak ettiği bir zam istemek olabilir, ancak duygularınız, onunla yüzleşirseniz korkunç bir şeyin olacağına sizi ikna etmeye çalışacaktır.

Daha disiplinli olmak istiyorsanız, duygularınızla şüpheci bir ilişki geliştirin.

Duygularınızı dinleyin ama onlardan emir almaktan kaçının.

4. Sonuçlar hakkında endişelenmek

Öz disiplinli insanların çabaya odaklanma ve sonuçları görmezden gelme becerisi vardır.

Öz disiplinli insanların en büyük ironilerinden biri, çok hedef odaklı görünmeleridir. Pek çok hedefleri vardır, sürekli onlara doğru çalışırlar ve sıklıkla onlara ulaşırlar – bazen neredeyse şaşırtıcı derecede.

Ama işte püf noktası:

Öz disiplinli insanlar, hedeflerine doğru tutarlı bir şekilde ilerleme kaydedebilirler çünkü onlar hakkında düşünmeye fazla zaman harcamazlar.

Bunun yerine, öz disiplinli insanlar eylemlerine – aslında yapabilecekleri ve kontrol edebilecekleri şeylere – odaklanırlar. Zaman içinde tutarlı bir şekilde yapılırsa, muhtemelen istenen hedefe veya sonuca götüren şeyler.

Başka bir deyişle, öz disiplinli insanların kontrolle sağlıklı bir ilişkisi vardır. Hedefleri ve sonuçları gerçekten kontrol edemeyeceklerini anlarlar. Kontrol edebilecekleri tek şey çabaları:

  • Bir romanın yazılıp yazılmayacağını kontrol edemezsiniz. Öğle tatilinizde her gün 300 kelime yazıp yazmayacağınızı kontrol edebilirsiniz.
  • 20 kilo verip vermeyeceğinizi kontrol edemezsiniz. Tatlı olup olmadığını kontrol edebilirsiniz.
  • Bir sınava girdiğiniz notu kontrol edemezsiniz. Ne sıklıkla çalışacağınızı kontrol edebilirsiniz.

Hedefleriniz hakkında düşünmek için çok fazla zaman harcamak, aslında üzerinde kontrol sahibi olduğunuz şeylerden – eylemlerinizden – dikkatinizi dağıtır.

Sonuçlara ve hedeflere yönelik en iyi tutum, “belirlemek ve unutmaktır”.

Başlangıçta hedeflerinizi düşünmeniz gerekir. Ve onları başardıktan sonra bir süre onlardan zevk almak güzel. Ancak uzun ortaların çoğu için, gözünüzü ödülden ayırın ve şu anda yapabileceğiniz küçük eylemlere odaklanın.

Enerjinizi kontrol edemediğiniz şeylere harcamayın.

Bilmen gereken her şey

Daha disiplinli olmak istiyorsanız, bu dört alışkanlığı belirleyip ortadan kaldırmaya çalışın:

Zor zamanları atlatmak için iradeye güvenmek.

Harekete geçmeden önce motivasyonu beklemek.

Duygularınıza dolaylı olarak güvenmek.

Çaba yerine sonuçlar hakkında endişelenmek.

Kaynak: Nick Wignall

İşverenler COVID-19 aşısını zorunlu hale getirebilir mi?

Türkiye’de aşılama  başladı ve henüz başlangıç aşamasında. Şimdilik gönüllülük esasına göre ilerliyor. Salgın hafifleyip, ofislere kademeli olarak dönüş başladığında  işverenler, işyerindeki bireyleri olabildiğince güvende tutacağını umarak, yalnızca aşılanmış çalışanların ve ziyaretçilerin ofis binalarına girmesine izin vermeye büyük ilgi duyacaktır.

2020, COVID-19 yılıysa, 2021 muhtemelen COVID-19 aşılama yılı olacaktır. COVID-19 aşıları sürekli olarak haberlerde yer aldı ve dünyanın her yerindeki iş hukuku avukatları, müşterilerine aşının işyerindeki sonuçları hakkında tavsiyelerde bulunmaya başladı.

İşverenler ve çalışanlar için COVID-19 aşılaması ile ilgili sıkça sorulan soruları ve yanıtlarını bir araya topladım.

İşveren, çalışanlarına  COVID aşısını zorunlu kılabilir mi?


Hayır. Şu anda işverenin çalışanlara bir COVID aşısını zorunlu kılması yasal olarak mümkün değildir. Çünkü, “Umumi Hıfzısıhha Kanunu’nun 57. maddesinde sayılan bulaşıcı hastalıkların ortaya çıkması halinde, 72/2. madde uyarınca hastalığa maruz bulunanların aşılanmasına yetki tanınmıştır. Ancak 57. maddede, ‘Covid 19′, bulaşıcı hastalık olarak sayılan hastalıklar arasında yer almamaktadır. Kanuni bir düzenlemeye ihtiyaç duyulmaktadır. Bu nedenle işveren, çalışana aşıyı zorunlu tutamamaktadır.

(57. Maddede belirtilen bulaşıcı hastalıklar ile 72/2. Maddenin detaylarını buradan okuyabilirsiniz)

İşverenler yetki veremezse, böyle bir yetkiye izin verecek bir mevzuat potansiyeli var mı?


İşyerinde COVID-19 aşısına ilişkin yasa hala net değil. Aslında çoğu ülkede kanuni yetki veya içtihat için henüz çok erken.

İşveren, çalışanından aşı olup olmadığı ve nerede aşı yaptırdığı hakkında bilgi paylaşmasını isteyebilir mi?


Çalışanın iznini almak dahil olmak üzere veri gizliliği gerekliliklerine uygun olarak isteyebilir.

Aşı yasal olarak zorunlu değilse işveren, çalışanlarını aşı için nasıl teşvik edebilir?


İşveren, COVID-19 ile ilgili iş sağlığı ve güvenliği risklerini azaltmak için işyeri aşılamasını ve alınan önlemleri ele alan bir politika uygulayabilir. Eğitim ve posterler yoluyla farkındalık yaratarak, aşılama masraflarını sübvanse ederek çalışanları COVID aşısı için teşvik edebilir.

İşveren, çalışanların aşılandığını kanıtlamadan işyerine girmesine izin vermeyebilir mi? 

Evet. Ayrıca aşı olmayan çalışanların evden çalışmaya devam etmesini isteyebilir.

Benzer şekilde, çalışan aşı olmadığı için yasal olarak göreve gelmeyi reddedebilir mi?


Eğer ofisten çalışmak bir hizmet şartı ise çalışanın aşı olmamasından dolayı işe gelmeyi reddetmesi mümkün olmayabilir. Ancak işveren evden çalışmasına izin vermeye devam edebilir.

İşveren, aşı yaptırmadığı için çalışanın sözleşmesini fesh edebilir mi?

Hukukçular arasında görüş ayrılıkları oluşsa da genel kanı şu şekildedir; bu noktada karşılıklı fesih hakkı doğabilir. Şöyle ki;

İşveren iş sağlığı ve güvenliğini sağlamak zorundadır. İşverenin gerek iş yerindeki sağlık ve güvenliği sağlamak, gerekse zorlayıcı sebep sayılan bulaşıcı hastalığın bulaş durumunu kaldırma hakkı vardır. Bu maddeler kapsamında: hastalığın tedavisi için çalışanın aşı olmak istememesi işverenin sorumluluklarını yerine getirmesinde engel teşkil edeceğinden aşıyı reddetmek “geçerli” hatta “haklı fesih” nedeni sayılarak, işten çıkarmaya kadar gidebilir. Ancak İş Kanunu hükümleri ve ülkemizde uygulanan iş hukuku politikasına göre iş akdinin feshi son çare olarak görülmektedir. İşveren aşı olmak istemeyen çalışanın akdini derhal feshetmek yerine öncesinde koruyucu ve önleyici aynı zamanda caydırıcı tedbirler alabilir.

İş sağlığını ve güvenliğini sağlamaması durumunda çalışanlar da işverene karşı hakkı fesih hakkını kullanabilir.

Bazı hukukçulara göre işe alım ve devamda işveren aşıyı zorunlu tutulabilir.

Dünyada hangi uygulamalar yapılıyor?

ABD yasaları ise işverenlerin çalışanlarını aşı olmaya zorlamasına izin veriyor. Bu, aşı yaptırmayan çalışanların işlerini kaybedebilecekleri anlamına geliyor.

Kaynak: Canan Duman

Odaklanmış İnsanların 6 Alışkanlığı

Nick Wignall

İnsanların odaklanmakta zorlanmasının en büyük nedeni, odaklanmanın gerçekte ne olduğunu anlamamalarıdır.

Çoğumuz odaklanma hakkında irade gibi düşünürüz – başka bir yere gitmek istediğinde zihninizi bir şeye odaklamak için uyguladığınız çaba gibi. Ancak bu, odaklanmanın yalnızca küçük bir kısmıdır ve en az önemli olanıdır.

Derinlemesine ve uzun süre odaklanma yeteneği, zaman içinde geliştirilen birçok alışkanlığın sonucudur.

Mükemmel işler üretmek istiyorsanız, odaklanma sanatında ustalaşmanız gerekir. Ve bunu yapmak için doğru alışkanlıkları geliştirmelisiniz.

Aşağıda, ne tür bir iş yapıyor olursanız olun, daha derin odaklanmaya ve olağanüstü sonuçlara yol açacak, odaklanmış kişilerin 6 alışkanlığı yer almaktadır.

1. Rutinleri severler

İyi rutinler, odaklanmış insanların gizli silahıdır.

Odaklanmayı sürdürmek her zaman bir dereceye kadar çaba ve irade gerektirecektir. Ancak odaklanmanın bazen çaba gerektirmesi, her zaman olması gerektiği anlamına gelmez.

Birini derin odaklanma durumunda gözlemlediyseniz, genellikle hüsrana uğramış veya bitkin görünmezler. Aksine, genellikle “konuyu yaşıyor” gibi görünürler. Bu beden dili, gerçek odaklanmanın aslında kaygıdan çok rahatlık ile karakterize edildiğine dair bir ipucu gibidir.

Sıklıkla başarılı sporcuların “rahat göründüğünü” söyleriz. Odaklanmalarında hüsrana uğramış görünümden çok farklı bir doğallık ve rahatlık vardır.

Gerçek odaklanma huzur verir.

Peki bunu nasıl yapıyorlar? Yüksek odaklı insanlar nasıl konsantrasyonlarını toplarlar?

Belki de en önemli ders, kendi rutinlerinin ustaları olmalarıdır.

Bir rutin, basit bir davranış olarak daha karmaşık bir davranışlar için köprü görevi görür.

Örneğin, böyle bir makale yazmak bilişsel olarak zorlu bir faaliyettir. Ofisime gitmek, masama oturmak ve yazmaya başlamak benim için zor. Bu yüzden yazımı kolaylaştırmak için küçük bir rutin kullanıyorum:

Yazmaya başlamadan önce, bir fincan kahve veya çay yapıyorum ve yaklaşık 5 dakika müzik dinlerken yavaşça yudumluyorum. Kahvemi bitirdiğimde ve parça bittiğinde, yazma uygulamamı açıp yazmaya başlıyorum.

Tıpkı ağırlık kaldırma veya koşma gibi büyük bir egzersizden önce gerilip ısınacağınız gibi, iyi bir rutin büyük bir zihinsel çalışmadan önce “ısınmanıza” yardımcı olur. Ve sonuç olarak, hem çalışmaya başlamak hem de uzun süre çalışmayı sürdürmek daha kolay olacaktır.

İşinize başlamakta zorlanıyorsanız, zorlamayı bırakın ve işinize başlamayı kolaylaştıran küçük bir çalışma öncesi rutini oluşturmayı deneyin.

Hayal gücü, kısıtlamalarla gelişir. Prangalarla adım atarak kutudan çıkarsınız.

Jonah Lehrer

2. Üretken bir şekilde erteliyorlar                                                                                   

Gerçekten üretken insanlar ertelemeye karşı mücadele etmektense kucaklıyorlar.

İlk bakışta, üretkenlik ve erteleme terimleri birbirine zıt gibi görünebilir. Sonuçta, insanların odaklanmakta güçlük çekmeleri için öne sürdüklerinin en büyük nedenlerinden biri, erteleme eğilimidir.

Peki ya ertelemenin kendisi gerçekten sorun değilse? Ya gerçek sorun, insanların doğru şekilde nasıl erteleyeceklerini bilmemeleriyse?

Üretken erteleme, erteleyebileceğiniz ve uzun vadede üretken olmanızı sağlayacak bir dizi etkinliği geliştirmek anlamına gelir.

Örneğin: Asıl işim yazmak iken, ara sıra onu ertelerim. O sabah için belirlediğim yazma hedefi veya görevi ne olursa olsun “boşver” diyorum ve kendimi daha eğlenceli görünen başka bir aktivitede kaybediyorum – genellikle okumak ya da web tasarımı.

İşimden kaçıyor olsam da hem okumak hem de web tasarımına yoğunlaşmak, uzun vadede işim için oldukça faydalı. Okumak, gelecekte yazacağım makaleler için bir araştırmadır. Web tasarımı yapmak, makalelerimi okumayı daha eğlenceli hale getiri ve paylaşılmasını kolaylaştırır.

Ancak, üretken ertelemenin gerçek sırrı şudur:

Küçük ertelemelere izin verirseniz büyük ertelemeleri daha nadir yaparsınız.

Erteleme dürtüsü normaldir. Genellikle zihninizin yenilenmesi ve teşvik edilmesi için doğal yatkınlığı vardır.

Erteleme dürtüsüne karşı savaşıp bunun için kendinizi eleştirmekle bir araba dolusu zihinsel enerjiyi boşa harcamayı bıraktığınızda, kısa bir üretken erteleme seansından sonra hızlı ve kolay bir şekilde işe geri dönmenin çok daha kolay olduğunu göreceksiniz.

Başlamanın yolu konuşmayı bırakmıp ve yapmaya başlamaktır.

Walt Disney

3. Dikkat dağıtıcı unsurları acımasızca ortadan kaldırırlar

Odaklanma, toplama probleminden çok bir çıkarma problemidir.

Odaklanmak için mücadele etmemizin en büyük nedeni dikkat dağınıklığıdır.

İster telefonunuzdaki bir Facebook bildirimi, ister ofisinize gelen bir meslektaşınız veya iPad’inizde yeni bir video oyunu olsun, hiçbir şey onlar kadar dikkatimizi dağıtarak odaklanmamızı ve konsantrasyonumuzu sabote edemez.

Ne yazık ki çoğu insan, dikkat dağıtıcı şeylerin basitçe kaçınılmaz olduğunu düşünüyor ve odaklanmanın en iyi yolunun dikkat dağıtıcı şeylere direnmek olduğu inancına boyun eğiyor.

Bu, odağı yapmak zorunda oldukları ve iradelerini uyguladıkları bir şey olarak gördükleri anlamına gelir. Ama bu sadece bir kaybetme stratejisidir …

Dikkat dağıtıcı şeylere direnmeyi bırakın ve onlardan kaçınmak için kararlı olun.

Etkin bir şekilde odaklanmış insanlar, bazı dikkat dağıtıcı unsurların kaçınılmaz olduğunu, ancak bazı zor seçimler yapmaya istekli iseniz çoğunun önlenebilir olduğunu bilirler.

Örneğin, sabah ciddi bir yazı yazmam gerekirse telefonumu arabamda bırakıp, yazma uygulamam dışında bilgisayarımdaki tüm uygulamaları kapatacağım ve pencereden ışık girmesini dahi engelleyeceğim.

Bu biraz aşırı görünebilir, ancak insan doğası gereği dikkat dağıtıcı şeyleri yönetmekte inanmak istediğimizden çok daha kötüyüz.

Odak noktanızı geliştirme konusunda ciddiyseniz, dikkat dağıtıcı unsurları ortadan kaldırma konusunu da ciddiye alın.

Hayatınızı sık sık ve acımasızca düzenleyin. Sonuçta bu senin başyapıtın.

Nathan W. Morris

4. Kendilerine karşı şefkatlidirler

Kendinize karşı acımasız olmak, uzun vadede feci sonuçları olan kısa vadeli bir stratejidir.

Hayatın erken dönemlerinde, çoğu insan kendini motive etmenin doğru yolunun kendine karşı “acımasız olmak” olduğunu öğrenir. Yeni işe alınanlara bağıran bir eğitim çavuşu gibi biz de inanılmaz derecede sert ve kendimize karşı titiz olmadıkça yumuşak, güçsüz ve hedeflerimize ulaşamayacağımıza inanmaya yönlendiriliyoruz.

Bu, korkunun etkili bir güdüleyici olduğu yönündeki yanlış inanca dayanmaktadır. Korku sizi geçici olarak harekete geçirebilirken, uzun vadede demotive edici bir etkiye sahip olma eğilimindedir çünkü özgüveninizi olumsuz yönde etkiler.

Dahası, motivasyon kaynağı olarak korkuya gereğinden fazla güvenirseniz, zamanla kısa vadeli faydalarını bile kaybedersiniz.

Bu, çoğu insanı odaklanmış kalmaya çalışırken tehlikeli bir duruma sokar:

  • Kendilerini motive etmek için tek bir stratejiye bağımlıdırlar. Ve tıpkı paranızı yatırmak gibi, tüm yumurtalarınızı tek bir sepete koymak iyi bir fikir değildir.
  • Tek stratejileri artık işe yaramıyor. Özellikle herhangi birine hesap verme sorumluluğu olmadan görevlere odaklanmaya çalıştığınızda (örneğin bir diyete bağlı kalmak), korku temelli motivasyon oldukça etkisizdir.
  • Yan etkiler felakettir. Sürekli özeleştiri sadece kaygıya, strese ve düşük benlik saygısına yol açmakla kalmaz, aynı zamanda sahip olduğunuz küçük motivasyonu da öldürme eğilimindedir.

Son derece odaklanmış ve üretken insanlar, tuhaf bir şekilde cezbedici olsa da, özeleştirinin sadece odaklanma ve en iyi işinizi yapma yeteneğinizi sabote ettiğini anlar.

Zaten düştün… Kendini tekmelemek, tekrar ayağa kalkmayı nasıl daha kolay hale getiriyor?

Kendinize karşı sert davranmak yerine, zorluklar veya hatalar karşısında öz şefkat geliştirin:

  • Dikkatiniz dağılırsa ve anlık olarak odaklanmayı kaybederseniz, yavaşça kendinize işe dönüp dikkatinize yeniden odaklanmayı hatırlatın.
  • Ertelemeye başlama dürtüsü hissediyorsanız, kendinize sakince, ertelemeyi istemenin yanlış bir şey olmadığını hatırlatın. Herkesin başına gelir.
  • Bir gün bir hedef veya görev üzerinde çalışmayı unutursanız, herkesin hata yaptığını kabul edin ve işiniz için daha iyi bir hatırlatma sistemi bulmak için kendinize bir not alın.

Bunu şu şekilde düşünün:

İyi bir arkadaşınız size dikkatinin dağıldığı veya odağını kaybettiği bir olaydan bahsedecekse, ona nasıl tepki verirsiniz?

Büyük ihtimalle onları zayıf ve disiplinsiz oldukları için eleştirmeye başlamazsınız; bunun yerine, bir veya iki sempatik cesaret verici söz söylersiniz ve bu konuda çok büyük bir anlaşma yapmazsınız.

Neden aynısını kendinize yapmıyorsunuz?

O kadar zeki olduğumdan değil, sadece problemlerle daha uzun süre kalacağım.

Albert Einstein

5. İlhamdan yararlanırlar ama ona güvenmezler

İlham, ekstra kredi gibidir: Güvenebileceğiniz ama asla güvenilmeyecek zamanlardan yararlanmak güzel.

Yüksek odaklı insanların ayırt edici özelliklerinden biri, ilhamla sağlıklı bir ilişkiye sahip olmalarıdır.

Birincisi, asla hafife almayın. Çalışmak için ilham almanız veya motive olmanız gerektiğini varsaymak yerine, nasıl hissederseniz hissedin, oldukça iyi işler yapabileceğinize inanın – özellikle de çalışmaya başlamanızı ve odaklanmanızı kolaylaştıran doğru alışkanlıklar edinirseniz (bkz. Yukarıdaki 1. Bölüm ).

İlhamın odaklanmaya yol açması, odaklanmanın ilhama bağlı olduğu anlamına gelmez.

İkincisi, ilham ortaya çıktığında, bundan son derece yararlanırlar. Örneğin, çalışmak için oturursanız ve gerçekten ilham aldığınızı ve harika işler yaptığınızı fark ederseniz, bu modda kalmak için elinizden geleni yapın.

Planlanan süreniz dolduğu için çalışmayı bırakmayın. Gerçek ilhamdan tam olarak yararlanmak için toplantıları iptal edin, ikincil görevleri erteleyin ve genellikle suç işlemekten başka her şeyi yapın.

Asla iyi bir ilham fırtınasını boşa harcamayın. Bir süre geri dönmeyebilir.

Son olarak, yüksek odaklı insanlar duygu ve eylem arasındaki ilişkinin iki yönlü bir yol olduğunu bilirler. İlham duygusu açıkça yüksek kaliteli odaklanmaya ve iyi çalışmaya yol açarken, tersi de doğrudur: Odaklanmak ve iyi çalışmak motivasyon ve hatta ilham üretme eğilimindedir.

Örneğin, bir roman yazmak istediğinizi varsayalım… Sadece ilham aldığınızı hissettiğinizde yazarsanız, muhtemelen bir yıllık sürenin ardından bile çok sayıda boş sayfanız olur.

Öte yandan, nasıl hissettiğine bakılmaksızın günde birkaç yüz kelime yazmaya kendini adamış olsaydın, bu yazma seanslarının şaşırtıcı bir kısmı aslında bazı iyi şeyler içerirdi ve bu – bir kez kağıt üzerinde gördüğünüzde – sizi motive ederdi. Daha fazla yaz!

Amatörler oturur ve ilham bekler, geri kalanımız kalkıp işe gideriz.

Stephen King

6. Açık değerleri vardır

Net, zorlayıcı değerler, odaklanma ve motivasyonun nihai kaynağıdır.

Günün sonunda, odaklanmak için en iyi ipuçlarını, püf noktalarını, araçları ve teknikleri kullanarak kendinizi silahlandırabilirsiniz, ancak işinizin kalitesi her şeyden daha önemlidir.

Sürekli olarak umursamadığınız şeyler üzerinde çalışıyorsanız, odaklanmayı sürdürmek her zaman bir mücadele olacaktır.

Doğru türde işler yapmak sizi neredeyse hiç çaba harcamadan odaklanma durumuna çeker. Bunu düşün…

  • Çocukların video oyunlarına odaklanmak için çok çabalamaları gerekmez.
  • Muhtemelen en iyi arkadaşınızla iyi bir sohbete odaklanmak için çok uğraşmak zorunda değilsiniz.
  • Basketbol oynamayı seviyorsanız, muhtemelen oyun boyunca odaklanmanızı sürdürmek için çok uğraşmanız gerekmeyecektir.

Yüksek odaklı insanlar bu basit gerçeği anlıyor:

Odaklanmanın gerçek sırrı, değer verdiğiniz şeyler üzerinde çalışmaktır.

Artık günlerimizi basketbol veya video oyunları oynayarak geçiremeyiz. Ve neyse ki, değer verdiğiniz şeyler üzerinde çalışmak, yalnızca tamamen tutkulu olduğunuz şeyler üzerinde çalışmak anlamına gelmez.

Çalışmamızın pek çok yönü, yakından bakmaya ve onları netleştirmeye istekliysen, içlerinde derin değerler içerir.

Örneğin, bir yazar olarak işimde, genellikle yazmaktan zevk alırım ve değeri benim için oldukça açıktır, bu yüzden ona odaklanmak çok zor değildir. Bununla birlikte, yazımı pazarlamak ve dağıtmak başka bir hikaye… Örneğin, çalışmalarımı sosyal medyada yayınlarken çok fazla değerli bulmuyorum.

Ancak yazmaya ilişkin değerlerimin ne olduğunu netleştirmek için zaman ayırdığımda, fikirlerimi daha fazla insanın önüne çıkarmanın gerçekten değer verdiğim bir şey olduğunu anlıyorum. Bu da, bu görevde pek zevk almadığım güçlü bir değer olduğu anlamına geliyor. Sadece açıklığa kavuşturmak ve kendime hatırlatmak için zaman ayırmalıyım. Ve bunu yaptığımda, odaklanmayı ve ona bağlı kalmayı çok daha kolay hale getiriyor.

Çalışmanızın ardındaki değerleri belirlemek ve netleştirmek için zaman ayırırsanız, odaklanma kendi kendine başlayacaktır.

Hayatın sunduğu en büyük ödül, yapmaya değer bir işte sıkı çalışma şansıdır.

Theodore Roosevelt

Bilmen gereken her şey

Odaklanma, uyguladığınız bir teknik değil, geliştirdiğiniz bir beceridir. Derinlemesine odaklanma yeteneğinizi geliştirmek ve en iyi işinizi yapmak istiyorsanız, bu alışkanlıkları geliştirmek için çalışın:

  • Rutinleri kucaklayın
  • Üretken bir şekilde erteleyin
  • Dikkat dağıtıcı şeyleri acımasızca ortadan kaldırın
  • Aksiliklerden sonra kendinize şefkatli olun
  • İlhamdan yararlanın ama ona güvenmeyin
  • Değerlerinizi netleştirmek için zaman ayırın

Kaynak: Nick Wignall

Yeni Yılda Verdiğimiz Sözleri Neden Tutamayız?

Prof. Dr. Acar Baltaş

Birçok kişi hayatında bazı şeyleri daha farklı yapmak, uygun bulmadığı bazı davranışlarından vazgeçmek, daha sağlıklı ve iyi olduğunu düşündüğü yeni alışkanlıklar geliştirmek ister. Sigarayı bırakmak, spora başlamak, yeni bir dil öğrenmek için harekete geçmek, diyete başlayıp kilo vermek bu tür dilek ve kararların başlıcalarıdır. Ancak hem kişisel yaşantılarımızdan hem de gözlemlerimizden bu kararların çoğunun ya daha başlangıçta uygulamaya konulmadığını, uygulamaya koyulsa da kısa bir süre sonra alınan kararlardan vazgeçildiğini ve sonuçsuz kaldığını biliyoruz. Yarım kalan bu sözlerin arkasında çoğunlukla hayat gündeminin hızla değişmesi, bunun oluşturduğu zaman baskısı, iş yükünün yaşattığı zihinsel ve fiziksel yorgunluk konu ediliyor. Hayatın yoğun akışı içinde duymaya alışıldık olduğumuz bu zorluklar, Mart ayından bu yana içinden geçtiğimiz pandemi döneminde büyük oranda ortadan kalktı. Evde kaldığımız bu biricik süreç, ertelediğimiz kararları hayata taşıyacak zamanı ve konforu dijital araçlarının da yardımıyla önemli ölçüde bize sağladı. Peki, biz bu dönemi yeni alışkanlık ve beceriler kazanmak için ne kadar etkin değerlendirebildik?

Pandemi, gelişim ve değişim için değerli bir fırsat sundu. Bununla birlikte, vazgeçilen ve sonuçsuz kalan sözler uzun zamandır bilim adamlarının dikkatini çekiyor ve araştırmalarına konu oluyor. Bir yazara göre, bazı insanlar için bir şeyi yapacağını söylemek bunu yapmak kadar iyi hissettirir. Temmuz ayında, yeni yılda sigarayı bırakacağını veya fazla kilolarından kurtulmak için sıkı bir diyete gireceğini söylemek, düzenli olarak gelirinin bir bölümünü tasarruf etme kararı vermek, kişinin önündeki beş ayda suçluluk hissetmeden dumanını tüttürmesini, canının çektiğini yemeye devam etmesini veya çok gerekli olmayan harcamaları yapmasını haklı ve mümkün kılıyor.

Bir araştırmaya göre duygular bir sözü vermeye zorlarken, kişinin kapasitesi bu sözü gerçekleştirmek için yeterli olmuyor. Çünkü hisseden beyin kişiyi haz verecek olana yöneltiyor ancak düşünen beynin kontrolü ele alması gereken dönemde hisseden beyin bu duruma “şimdi sırası değil”, “karar vermiştim ancak canımı sıkan şu olayla karşılaştım” diyerek bir kılıf uyduruyor. Özellikle yorgun olduğumuz zaman irademizin zayıfladığı daha önceki yazılarımıza da konu olmuştur.

Gerçekte bu durum bir erteleme ve öz kontrol sorunudur. İnsanlar diyet yapmaya, egzersizlerini düzenli sürdürmeye veya para biriktirmeye karar verdikleri zaman düşünen beynin denetiminde ve sakin bir ruh hali içindedir. Oysa alınan kararları uygulama koşullarında durum farklıdır. Yorgun olduğumuz ve irademiz zayıfladığı zaman bir sigarayı kendimize hak görmek, yorucu bir günün sonunda egzersiz yapıp ter atmayı gözümüzde büyütmek, tatlı tepsisinin cazibesine kendimizi kaptırmak, vitrinde veya bir mağazanın online alışveriş sitesinde gözümüzü alan ayakkabıyı bugün alıp, kredi kartının sunduğu avantajı kullanarak üç ay sonra ödemeye başlamak ve kontrolü bütünüyle hisseden beyne bırakmak çok daha rahat ve kolaydır.

Özgürlük ne kadar yararlı?

Öğrencilerinin ödevlerini zamanını geçirdikten sonra teslim etmek için öne sürdükleri bahaneler Dan Ariely’i bu konuda bir araştırma yapmaya yöneltmiştir. Ariely, ders yılı başında yıl içinde teslim edecekleri ödev için üç farklı sınıfta üç farklı yöntem uygulamıştır. Birinci gruptan, üç ödevi ders yılının kaçıncı haftalarında teslim edeceklerine kendilerinin karar vermelerini ve bunu bildirmelerini istemiştir. İkinci grup, üç ödevin teslim tarihi konusunda bütünüyle serbest bırakılmıştır. Üçüncü gruba ise üç ödevin teslimi ile ilgili kesin tarihler verilmiştir. Bunun sonucunda en iyi notları alan grubun kendilerine kesin teslim tarihi verilmiş olan grup olduğu görülmüştür. Ödevleri için kendileri teslim tarihini seçen ve bunu bildiren grubun ikinci derecede iyi olduğu, en kötü sonuçları alan grubun ise ödev teslim tarihleri konusunda bütünüyle özgür bırakılan grup olduğu görülmüştür. Bu sonuçlar öğrencilerin ödev teslim tarihlerine uyumunu gösterdiği gibi, ödevlerin niteliği açısından da geçerli olmuştur. Öğrencilerin özgür bırakıldığı grupta ödevlerin aceleyle, özensiz ve “yapmış olmak için yapılmış” olduğu görülmüştür.

Bu araştırmadan yola çıkarak, insanların verdikleri sözleri tutması için otoriteyi temsil eden bir dış denetime ihtiyaç olduğunu söylemek mümkündür. Kendimize verdiğimiz sözleri tutmak konusunda bu her zaman mümkün olmayabilir.  Bu durumda uygun olan yol verdiğimiz sözü çevremizdekilerle paylaşmak olabilir. Böylece kişi kendisini taahhüt altına almış ve verdiği sözü tutmak konusunda kendi kendisine bir dış kontrol uygulamış olmaktadır.  Bunun en önemli nedeni insanın kendisiyle tutarlı olmak ve başkalarının kendisiyle ilgili algısını korumak isteğidir. Çünkü insanın başkalarına verdiği sözü tutmaması kişiye kendisini değersiz hissettirir ve güvenini zedeler. Verdiği sözü tutamadığının bilinmesi kişinin benlik algısına ve özsaygısına zarar verir.

Söz vermeden önce

Yeni bir yıla girerken hepimiz kendimiz ve sevdiklerimiz için iyi dileklerde bulunacağız ve sözler vereceğiz. Sağlık dileklerinin günlük temennilere dönüştüğü bu özel dönem için farklı bir önerimiz yok. Diğer taraftan, 2020’de hevesinin kursağında kaldığını ve bu yılı istediği gibi, özgürce veya dolu dolu yaşayamadığını düşünenler 2021’e önceki yıllardan çok daha uzun dilek listeleri ile girmeyi düşünebilir. Atalarımızın dediği gibi “adamakla mal tükenmez”. Ancak kendinize verdiğiniz sözleri tutmak konusunda bugüne kadar olan performansınızı gözden geçirin. Tutamadığınız sözlerin sayısı verdiğiniz sözlerden fazlaysa kendinize şu soruları sormanızda yarar var:

“Verdiğim sözün arkasındaki niyetim nedir? Verdiğim sözü tutmak bana ne kazandıracak?”

“Bu söz benim gerçeklerimle ne ölçüde örtüşüyor? Bugüne kadar bu sözü tutacağım konusundaki işaret ve deliller var mı?”

“Bu sözü tutmak benim için ne kadar önemli? Bununla kendime mi yarar sağlayacağım, yoksa esas yarar çevremde değer verdiğim kişiler için mi geçerli olacak?”

“Sözümü tutamayacağımı anladığım zaman bunu açıkça itiraf edip özür dileyecek miyim? Yoksa başkalarını suçlama veya koşulları sorumlu tutma yoluna mı gideceğim?”

Sonuç

Değerli okurlar, yeni yıla girdiğimiz bu günlerde başkalarına olduğu kadar kendimize vereceğimiz sözler için de, yukarıdaki soruların ışığı altında önceden çok iyi düşünmekte yarar var. Pandeminin hepimizi dönüştürme potansiyeli sunduğu bu biricik dönemde; düşünme, olduğumuz ve olmak istediğimiz kişi üzerinde derinleşme fırsatını yakaladığımıza inanıyorum. Sosyal mesafenin bizi daha da yalnızlaştırma ihtimali, verdiğimiz sözleri başkalarına duyurmayı her zamankinden daha anlamlı hale getiriyor.  Bütün okuyucularımıza sosyal mesafelerini korudukları, sevdikleriyle bağlarını güçlendikleri, işleri ne olursa olsun, her şeyden önce sağlıklarını korudukları ve verdikleri sözleri tutarak onları hayat amaçlarına yaklaştıran bir yıl olmasını dilerim.

Kaynakça:

  • Dr. Heidi Grand Halvorson; The Surprising Reason Why We Break Promises: HuffingtonPost. 01 Kasım 2013 
  • http://www.huffingtonpost.com/heidi-grant-halvorson-phd/breaking-promises_b_2449631.html
  • Ariely,D., Wertenbroch,K.; Procastination, Deadlines and Performance: Self Control by Precommitment. Psychological Science. 2002.

Kaynak: Acar Baltaş

Elon Musk’dan Kişisel Verimlilik ve Etkin Düşünme Adına Neler Öğrenebiliriz ?

Hakan Gökbayrak

Elon Musk, Paypal isimli ödeme şirketini sattıktan sonra eline geçen 200 milyon $ civarındaki nakit para ile hayatının sonuna kadar rahat bir şekilde yaşayabilecekken Space X isimli bir uzay araştırmaları şirketi kurdu. Bu şirketin temel hedefi Mars gezegeninde bir koloni kurmak ve gezegenler arası seyahati gerçekleştirmekti. Akıllı bir insanın yapacağı bir iş gibi gözükmüyor değil mi ? Buna tekrar değineceğim. İlk hedefi ise uzaya tekrar kullanılabilir roketler göndererek onları yörüngesine oturtmaktı. Çünkü uzaya gönderilen roketlerin tekrar kullanılamaması her seferinde ciddi bir para bir kaybına neden oluyordu. Musk bunu her tekne yolculuğundan sonra tekneyi hurdaya çıkarmaya benzetiyordu. 

İlk deneme 2006 yılında yapıldı, başarısız oldu ve şunu söyledi:

Şirketlerin de insanlar gibi iyi ve kötü günleri vardır. Biz kötü bir gün yaşıyoruz. Ancak en kısa zamanda tekrar deneyeceğiz. 

Elon Musk

Bundan bir yıl sonra, 2007 yılında ikinci roket kazası yaşandı ve şunları söyledi:

Roket işi kesinlikle stresi düşük bir iş alanı değil fakat ben kesinlikle bir hayal kırıklığı içerisinde değilim. Aslında çok mutluyum. 

Elon Musk

2008 yılındaki üçüncü denemede Falcon-1 isimli uzay roketi yine yere çakıldı. Ekibine gönderdiği mesajda şunları söylüyordu: “Bu denemede yörüngeye ulaşamamak büyük bir hayal kırıklığı idi. İşin olumlu tarafı ise Falcon 9’da kullanacağımız yeni Merlin 1C motoru mükemmel çalıştı. Ne yazık ki ayrılma aşamasında bir problem yaşandı. Bunu araştırıyoruz, ne olduğunu tam olarak anladığımızda size yazacağım. Size şu anda vermek istediğim en önemli mesaj Space X ileriye doğru ilerleyişini devam ettirecektir”. İleriye yönelik olarak birçok teknik bilgiler verdikten sonra şunları söylüyor:

Hiçbir zaman vazgeçmeyeceğim, gerçekten hiçbir zaman. Hepinize emeklerinizden dolayı çok teşekkür ederim. Şimdi sıra dördüncü denemede…

Elon Musk

Bundan 2 ay sonra Falcon 1 başarılı bir şekilde uzaya gönderildi ve yörüngeye oturdu. 

Bir an düşünün. Paranız kalmamış ve iflasın eşiğine gelmişsiniz, üç denemeniz başarısız olmuş ve asla vazgeçmeyeceğim diyorsunuz. 

Elon Musk’ın düşünme şekline ve davranış kalıplarına biraz daha yakından bakalım:

  • Pes etmeyen bir zihin: Eğer başarısız olmaktan, diğer insanlara kötü gözükmekten korkarsanız denemeyi bırakırsınız. Musk, yaşadığı her probleme, bir başarısızlık olarak değil, bir deneyim olarak bakıyor. “Ben bu deneyimden ne öğrendim” diye soruyor. Eğer hayatımızda yolunda gitmeyen şeylere bu bakış açısı ile bakarsak hiçbir zaman kendimizi başarısız hissetmeyiz. O zaman zorluklar karşısında pes etmeyen bir zihnimiz olur. Elon Musk Türkiye’ye geldiğinde Twitter’da Anıtkabir’de çektirdiği fotoğrafın altında şöyle bir paylaşımda bulundu. 

Elon Musk kendisi gibi pes etmeyen bir zihne sahip olan Mustafa Kemal Atatürk’ün hayranıdır. 

Üç kırık kaburga

Delinmiş bir akciğer

Ve yine de savaştı

Yurtta sulh

Dünyada sulh için

  • Birincil İlkeler (First Principles): İlk defa Aristo tarafından ortaya atılan bu kavram herhangi bir şeyin altındaki en temel gerçeklik olarak tanımlanabilir. 

“Bilgiyi anlamsal bir ağaç olarak görmek önemlidir. Yapraklara/ayrıntılara girmeden önce temel ilkeleri, yani gövde ve büyük dalları anladığınızdan emin olun. Aksi taktirde yaprakların/ayrıntıların dayanabilecekleri hiçbir şey yoktur.”

Elon Musk

Şimdi bu zihinsel düşünme modelini Elon Musk’ın verdiği bir örnekle daha iyi anlayalım:

Birileri “Piller gerçekten pahalı ve her zamanki böyle olacak” diyebilir. Tarihsel olarak kilovat saati 600 $ ‘a mal oluyor. Gelecekte de bundan daha iyi olmayacak. İlke olarak pillerin malzeme bileşenleri nelerdir? Malzeme bileşenlerinin borsa değeri nedir? ”Kobalt, nikel, alüminyum, karbon, ayırma için bazı polimerler ve bir akü contası var. Maddi olarak ayırın ve bunları Londra Metal Borsası’ndan aldıysak, bunların her birinin maliyeti ne olur? Kilovat saatti 80 dolar gibi. Bu nedenle, eğer malzemeleri alır ve bunları bir pil şeklinde birleştirmek için zekice yollar düşünürseniz, herkesin fark ettiğinden çok daha ucuza pillere sahip olabilirsiniz.

Elon Musk

Aynı düşünme sistematiği roket yapımı için de geçerlidir. Roket yapımı ancak zengin ülkelerin yapabileceği pahalı bir iş olarak bilinir. Elon Musk’a kadar öyleydi de. Uzay şirketi kurmaya karar verdikten sonra bir roket satın almanın maliyetlerini araştırmaya başladı. 65 milyon dolar gibi astronomik ücretler, onu yine Birincil İlkeler prensibini kullanmaya yöneltti. 

Musk bir röportajda “Fizik bilimi çerçevesinden olaylara yaklaşma eğilimindeyim” diyor.

Fizik size analojiden ziyade birincil prensiplerden kaynaklanan sebepleri öğretiyor. Birincil prensiplere bakalım. Bir roket nasıl yapılır? Havacılıkta kullanılan alüminyum alaşımları, artı bir miktar titanyum, bakır ve karbon lifi. Bu malzemelerin emtia piyasasındaki değeri nedir? Bir roketin malzeme maliyetinin roket fiyatının yüzde ikisi civarında olduğu ortaya çıktı.

Elon Musk

Onlarca bitmiş roket almak yerine, Musk kendi şirketini kurmaya, hammaddeleri ucuza satın almaya ve roketleri kendisi yapmaya karar verdi. SpaceX doğdu.

Birkaç yıl içinde, SpaceX bir roket fırlatma fiyatını yaklaşık 10 kat düşürdü. Musk, durumu temel prensiplere indirgemek, uzay endüstrisinin yüksek fiyatlarını aşmak ve daha etkili bir çözüm oluşturmak için birincil prensipleri kullandı.

Türkiye’den ülkesine döndükten sonra Instagram hesabından Atatürk’e atfen şu sözü paylaştı: 

Eğer bir gün benim sözlerim bilimle ters düşerse, bilimi seçin.

Mustafa Kemal Atatürk
  • Merak Duygusu: Elon Musk 10 yaşından itibaren günde 10 saat kitap okuyor, ergenlik yıllarında hafta sonu iki kitap bitiyordu. Dünyaya geldiği Güney Afrika Cumhuriyeti’nin yaşadığı şehrindeki iki kütüphanedeki bütün kitapları bitirdikten sonra kütüphane müdürlerini okumadığı kitapları almaya ikna etmeye çalışmış. Bu sırada eline geçen Ana Britannica ansiklopedisinin tamamını okumuş. Ergenlik yıllarında bilim kurgu, felsefe, din, programlama kitaplarına ilgi duyarken sonradan bilim insanlarının, mühendislerin ve girişimcilerin biyografilerini de okumaya başlamış. Atatürk de hayatı boyunca 3997 tane kitap okumuş, beş günde bir kitap bitiyormuş. Dünyaya şekil vermiş insanların ortak özelliğidir bu: Bitip tükenmek bilmeyen bir öğrenme merakı. En zor şartlarda dahi öğrenmeye zaman ayırırlar.

Özel bir yeteneğim yok fakat tutku derecesinde meraklıyım.

Albert Einstein
  • Vizyon: Elon Musk bazı dönemlerde finansal olarak zor duruma düşse de, şu anda 14 milyar doların üzerinde servetiyle dünyanın en zengin insanlarından birisidir. Dört ana alanda faaliyet gösteriyor. Uzay, enerji, yapay zeka ve programlama ve ulaşım. Bunların hiçbirinde ana motivasyon kaynağı para kazanmak değil. Ne Tesla’da ne de roket üretiminde hiçbir buluşun patentini almadı. Bu konuda şunu söylüyor:

Deliklerle dolu bir gemideyiz ve bu gemi su alıyor. Biz Tesla ile bu suyu boşaltan bir kova yaptık. Siz olsanız kovanın tasarımını paylaşmaz mısınız?

Elon Musk

Ergenlik çağından itibaren kendine hep sorduğu bir soru var: “İnsanlığa nasıl katkı sağlayabilirim?” Örneğin bir çok bilim adımının dile getirdiği gibi “insan ırkının kendi kendini yok etmesi” ihtimali var.  İşte bu ihtimalin gerçekleşmesi durumunda yaşanabilecek alternatif bir yer yaratmak için Mars gezegeninde bir koloni kurmak istiyor. Ofisine astığı iki resim var. Birisinde Mars’ın şu anki hali diğerinde ise 100 yıl sonraki hali. 

Bir mülakatında elektrikli enerjisi ile çalışan Tesla’yı niçin yaptığını anlatıyor.

Dünyayı kirleten fosil yakıtların kullanımını azaltıp temiz enerji kullanımını hızlandıracak bir şey yapmamız gerekiyordu. Eğer insanlara klasik bir arabanın yaptığı her şeyi bir elektrikli arabanın da (hatta daha da fazlasını) yaptığını gösterebilirsek o zaman diğer alanlarda da temiz enerji kullanımını hızlandırabiliriz.

Elon Musk

Yirmi yıl kadar önce daha elektrikli arabanın esamesi bile okunmazken, Elon Musk kız arkadaşına “elektrikli arabalar ile ilgili ne düşünüyorsun” diye soruyor. Bütün yaptığı şeylerin bir vizyonun parçası olduğuna dair başka bir örnek ise kurduğu yapay zeka şirketidir. Elon Musk’ın bir endişesi var: “Yapay zeka bu şekilde ilerlemeye devam ederse insanlığa zarar verebilir” diyor. Bu zararı ortadan kaldırabilmek için bir araştırma şirketi kurmuş. Her şey bir yap-bozun parçaları gibi…Büyük resimde ise insan medeniyetine katkı sağlamak var. 

  • Negatif Geri Bildirim: Şubat 2013’de yaptığı TED konuşmasında şunu söylüyor:

Negatif geri bildirimlere gerçekten önem vermeliyiz, arkadaşlarımızdan özellikle bunu istemeliyiz. Bu basit bir tavsiye gibi gelebilir, ama inanılmaz faydasını göreceksiniz. 

Elon Musk

Eğer size negatif geri bildirim verebilecek birileri varsa bunu bir hediye olarak görmenizi öneririm. Savunmaya geçmeden dikkatlice dinleyin, gerekirse düşünmek için zaman isteyip tekrar konuşabilirsiniz. Bu geri bildirim ile ne yapacağınız sizin kararınızdır ancak bazı geri bildirimler bizim kendi başımıza göremediğimiz kör noktaları görmemize yardımcı olur. Eğitimde tanıştığım bir bankanın bölge müdürünün şöyle bir alışkanlığı var: Yaptığı her performans görüşmesinden sonra kendisi ile ilgili negatif geri bildirim istiyor ve karşısındaki kişiyi bunun için teşvik ediyor. Bana “bu görüşmelerde kendisi ile ilgili çok şey öğrendiğini” söylemişti. 

Kaynak: Hakan Gökbayrak